onur aydemir blog

onur aydemir blog

Bir dijital flanörün not defteri…

Nisan 2025
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  
§

Art Chagall childhood trauma creative nonfiction deneyim dijital corpus denemesi dünya Edebiyat Eleştiri flanörün günlüğü flâneur’s diary goebbels rhetoric history holocaust innocence and loss Jeopolitik Kültür melankoli modern political manipulation modern şiir nostalji Onur Aydemir Painting Paris personal narrative political aesthetics Political Analysis politics politika post-truth politics Psikanaliz Rus Edebiyatı russia Rusya rüya Savaş Siyaset Soviet Union Tarih Tolstoy trauma aesthetics trauma and memory trump Türk edebiyatı USA war memoir çocukluk anıları Şiir şiir şiirsel anlatım

BİR KAVRAM

OLGU: Suskunluk Sarmalı
KÖKEN: E. Noelle-Neumann, 1974
TANIM: Bireylerin, görüşlerinin toplumda azınlıkta kaldığını düşündüklerinde dışlanma korkusuyla sessiz kalma eğilimi.

YILIN OKUMALARI

Körleşme – Elias Canetti

Berlin Alexanderplatz – Alfred Döblin

Aylak Adam – Yusuf Atılgan

DİKKAT: DÜŞÜNCE İÇERİR

Sayfa Kenarı Notu

“Geçmiş hiçbir zaman ölmemiştir. Aslında geçmiş sayılmaz bile.”

Faulkner’ın bu sözü, Holokost hafızasının bugünü nasıl şekillendirdiğini mükemmel özetliyor. Travma statik değil, yaşayan bir varlık.

08 EKİ

Kaldırımdaki ıslak yaprakların üzerinde yürürken, her adımda ezilen geçmiş bir mevsimin fısıltısı duyulur… Şehir, en melankolik şiirini sonbaharda yazar.

Bugünden Baktığımda: Stalin’in Mektubu ve Rusya’nın Yeni İdeolojisi

Mevcut görselin alternatif metni yok. Dosya adı: sovyetler-birliginin-tarihiyle-ilgili-nostaljik-bir-yazi-yazdim-bununla-ilgili.png

Avrasyacılık ideolojisini araştırırken aslında sorunun sandığımdan da derin ve incelikli olduğunu gördüm. Burada yalnızca Rusya’nın geçmişine ilişkin bir eleştiri yoktur. Geçmişi yeniden inşa amacına dönük bir tür seçme işlemi söz konusudur. Bu seçme işlemi ise Sovyet komünistlerinin sonuna kadar inkâr ettikleri bir düşüncenin kabul edilerek Stalin’in aslında bir komünist olmadığı, bir tür Rus milliyetçisi olduğu ve Stalin’in yorumunun resmi parti çizgisi haline gelmesiyle birlikte Batılı Marksist ideolojinin Rusya’ya olduğu gibi “dayatılması” hatasından dönüldüğü yolunda bir argümanla sağlanmaktadır.

Stalin’i yalnızca Troçki ile karşıtlığı üzerinden ele almak ve ona günümüz neoconlarının postmodernist ideolojisi karşısında meşruiyet zemini inşa ederek itibarını iade etmek bana kalırsa çok gereksiz bir çabadır. Kişisel olarak Stalin karşıtlığı benim gibi Marksist ideolojik temeli olan biri için hiçbir zaman belirleyici bir tema da olmadı. Sorunu karşıtlıklar temelinde ortaya koymak onu anlamamak demektir ve bu bütün siyasal sorunlar için geçerlidir. Stalin çağının koşullarının bir ürünüdür. Sovyetler Birliğini komünist bir siyasal rejim değil, öncelikle savaş koşulları içindeki bir tür ulus-devlet olarak ele almıştır. Bunun sonucunda kendi programı etrafında bir güç yoğunlaşması gerçekleştirerek rakipleri karşısında başarılı olduğu söylenebilir.

Ama amaç, “rakipler karşısında başarılı olmak” mıdır? Daha çok çelik üretmek, daha çok nükleer başlık üretmek, belirli göstergeleri yakalayabilmek için her ay sonunda fazla mesai yapmak mıdır?

Böyle olmadığını bugün takip edebildiğim kadarıyla Rus düşünürlerin kendisi söylüyor. Kendimizi başka ölçütlerle ölçmeye çalıştık ve halkımızı yorgun düşürdük, ülkelerine olan inançlarını yok ettik diyorlar. En azından benim okuduklarım bunları diyordu.

Sosyalizmin “zafere ulaştığı” ve bunun tek ülkede mümkün olduğu yönündeki politik tezi, ki aşağıdaki mektupta bu savunulmaktadır, tarihsel olarak kanıtlandığı gibi yanlıştır. Bu durum Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkmıştır ve bugün de Rusya’nın yarı resmi ideologları tarafından Stalin’in esasen bir tür Avrasyacı olduğu teziyle de dolaylı olarak doğrulanmaktadır.

Bu tartışmayı kısaca hatırlamak istedim. Aşağıda sizi Stalin’in bir mektubuyla baş başa bırakıyorum.

Tarihsel ve politik olgular hakkında “iyi” ya da “kötüdür” diye bir yorum yapmıyorum. Olguyu saptıyorum, kanıtı sunuyorum ve durum neyse onu ortaya koyuyorum.

Bugün kendini bütünüyle karşıt kültürlerin ve düşünce akımlarının etkisine kapatarak ya da onları bilimden teknolojiye, kültürden sanata kadar bütünüyle reddederek lanetlemek yönünde yanlış bir eğilim görüyorum. Bana kalırsa bu aynı hatayı tekrar etmek sonucunu verecektir. Hiçbir düşünce sistemi, kültür ya da ideolojik yaklaşım bütünüyle kötü, şeytan, lanetli ya da kutsal, birinci sınıf, tartışılamaz değildir. Bunlar altı üstü gerçekliğe açılan birer penceredir. Bunlar yaşamı anlamak için kullandığımız araçlardır, gerçeğin kendisi değildir.

Hiçbir düşünce sistemi toplumsal gerçekliğin eksiksiz ve mutlak bir görüntüsünü veremez. Ama bazıları buna gerçekten yaklaşır. Dünyada binlerce düşünce sistemi var ve onları gerçeğin yerine koyarsak birbirimize düşman oluruz.

Düşmanlığın sonu yoktur. Biz o günleri yaşadık.

İnsanlar birbirinin burnundan getirdi…Nitekim hala o günlerin psikolojisini üzerinden atamayanlar, birbirlerine körü körüne düşmanlık geliştiren insanlar var. Farklı bir düşünce dünyasıdır.

İyi okumalar dilerim.

✉️

SSCB’DE SOSYALİZMİN NİHAİ ZAFERİ ÜZERİNE*

İVANOV İVAN FİLİPOVİÇ YOLDAŞA YANIT

12 Şubat 1938, J.V. STALİN,

Eserler, Cilt 14, , Şubat 1934-Nisan 1945,

Türkçe Baskı, İnter Yayınları, Aralık 1993, s. 185-192

Değerli Stalin Yoldaş!

Şu soruya açıklık getirmenizi ivedilikle rica ediyorum: Bizim burada, hatta Komsomol Bölge Komitesi’nde, ülkemizde sosyalizmin nihai zaferi üzerine iki tür anlayış var, yani birinci grup çelişkiler ikinci grup çelişkilerle karıştırılmakta. Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin kaderi üzerine kaleme aldığınız yapıtlarda, iki grup çelişkiden sözediliyor -iç çelişkiler ve dış çelişkiler.

Birinci gruptaki çelişkileri çözmüş olduğumuz ortadadır, -Sosyalizm ülke içinde zafere ulaşmıştır.

Ben, ikinci grup çelişkiler üzerine, yani sosyalizmin ve kapitalizmin arasındaki çelişkiler üzerine yanıt istiyorum. Sosyalizmin nihai zaferinin, dış çelişkilerin çözümü, müdahaleye karşı dolayısıyla kapitalizmin restorasyonuna karşı tam bir garanti anlamına geldiğine işaret ediyorsunuz. Ne var ki bu çelişkiler grubu bütün ülkelerin işçilerinin çabalarıyla çözümlenebilir.

Lenin yoldaş da bunu öğretmektedir bize: “Dünya ölçüsünde nihai zafere ancak bütün ülkelerin işçilerinin ortak çabasıyla ulaşılabilir.”

SBLKGB Bölge Komitesi propagandistleri seminerinde, sizin yapıtlarınıza dayanarak, sosyalizmin nihai zaferinin ancak dünya ölçüsünde olanaklı olduğunu söyledim. Ne var ki Bölge Komitesi çalışanları, Uroşenko (Komsomol Bölge Komitesi birinci sekreteri) ve Kaselkov (propaganda müfettişi), benim çıkışımı Troçkist bir çıkış olarak nitelendiriyorlar.

Onlara, sizin yapıtlarınızdan bu soruna ilişkin bölümler okumaya başladım, fakat Uroşenko, üç ciltlik derleme yapıtı kapatmamı önerdi ve şöyle dedi: “Stalin yoldaş bunu 1926’da söylemişti, fakat şimdi 1938 yılındayız. O zaman daha nihai zafere ulaşmamıştık, oysa şimdi nihai zafer elde ettik. Artık müdahaleyi ya da restorasyonu düşünmek bize yakışmaz.” Devamla şunu söyledi: “Şimdi sosyalizmin nihai zaferine ve müdahaleye ve kapitalizmin restorasyonuna karşı tam güvenceye ulaşmış bulunuyoruz”. Böylece, Troçkizme yardımcı olmakla suçlandım propaganda çalışması yapmam engellendi ve şimdi Komsomol’de kalıp kalmamam tartışılmakta.

Sizden Stalin yoldaş, şu soruyu açıklamanızı rica ediyorum: Sosyalizmin nihai zaferine ulaştık mı, yoksa bugüne kadar ulaşamadık mı? Belki de ben, günümüzdeki değişikliklerle bağlantılı tamamlayıcı güncel materyaller bulamadım.

Benim düşünceme göre, Uroşenko’nun Stalin yoldaşın bu soruna ilişkin yapıtlarının eskidiği yönündeki açıklaması anti-bolşevik bir açıklamadır. Ve acaba Bölge Komitesi çalışanları, beni Troçkist olarak değerlendirirken doğru mu davranmışlardır? Bu benim için çok kırıcı ve incitici olmuştur. Sizden ricamı reddetmemenizi ve yanıtınızı şu adrese göndermenizi rica ediyorum

-Manturovsk Reyonu, Kursk Bölgesi, Birinci Sasems Köy Sovyeti, İvanov İvan Filipoviç.

✉️

18.1.38

İ. İvanov

Manturovsk Reyonu, Kursk Bölgesi SBLKGB Propagandisti İvan Filipoviç.”

Elbette siz haklısınız, İvanov yoldaş, ideolojik karşıtlarınız, yani Uroşenko ve Kaselkov yoldaşlar haksızdır.

Şundan dolayı:

Bir ülkede, bu durumda bizim ülkemizde, sosyalizmin nihai zaferi sorununun iki farklı yanı olduğu kuşku götürmez.

Ülkemizde sosyalizmin nihai zaferi sorununun birinci yanı, ülkemizdeki sınıfların karşılıklı ilişkileri sorununu kapsamaktadır. Bu iç ilişkiler alanıdır. Ülkemizin işçi sınıfı, köylülüğümüzle çelişkilerini aşabilir, onunla bir ittifak kurabilir, işbirliği yapabilir mi? Ülkemizin işçi sınıfı, köylülükle ittifak halinde ülkemizin burjuvazisini yenebilir, elinden toprağı, fabrikaları, maden ocaklarını vs. alabilir ve kendi güçleriyle yeni, sınıfsız toplumu, tam sosyalist toplumu kurabilir mi?

Ülkemizde sosyalizmin zaferine ilişkin sorunun birinci yanıyla bağıntılı olan sorunlar bunlardır.

Leninizm bu sorulara evet yanıtı vermektedir. Lenin, “tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli her şeye sahip olduğumuz”u öğretiyor. Demek ki, kendi güçlerimizle burjuvazinin üstesinden gelmek ve sosyalist toplumu kurmak zorundayız, bunu yapabiliriz, Daha sonraları faşizmin casus ve ajanları haline gelen Troçki, Zinovyev, Kamenev ve diğer baylar ise, diğer ülkelerde, kapitalist ülkelerde sosyalist devrimin zaferi olmaksızın ülkemizde sosyalizmin inşası olanağını yadsıyorlardı. Bu baylar, ricatlarını diğer ülkelerde “devrimin zaferi” sahte dayanağıyla gizleyerek, meselenin özü itibariyle ülkemizi burjuva gelişme yoluna geri çekmek istiyorlardı. Partimizin bu baylarla çatışmasının nedeni işte buydu. Ülkemizin daha sonraki gelişme süreci partimizin tamamen haklı olduğunu, oysa Troçki ve kumpanyasının haksız olduğunu göstermiştir. Çünkü bu dönemde burjuvaziyi tasfiye ettik, köylülükle kardeşçe işbirliğini sağladık, diğer ülkelerde sosyalist devrimin zaferinin olmamasından bağımsız olarak, ana hatlarıyla sosyalist toplumu kurduk.

Ülkemizde sosyalizmin zaferine ilişkin sorunun birinci yanıyla ilgili durum budur. İvanov yoldaş, Uroşenko ve Kaselkov yoldaşlarla tartışmamız, sanırım, sorunun bu yanıyla ilgili değil. Ülkemizde sosyalizmin zaferi sorununun ikinci yanını ülkemizle, öteki ülkelerin, kapitalist ülkelerin karşılıklı ilişkileri sorunu, ülkemizin işçi sınıfıyla, öteki ülkelerin burjuvazileri arasındaki karşılıklı ilişkiler sorunu oluşturur. Bu dış, uluslararası ilişkiler alanıdır. Bir dizi güçlü kapitalist ülkenin kuşatması altında bulunan bir ülkenin muzaffer sosyalizmi, kendisini, bir askeri saldırı (müdahale) tehlikesine karşı ve dolayısıyla da ülkemizde kapitalizmin yeniden kurulması girişimine karşı güvence altında olduğunu düşünebilir mi? İşçi sınıfımız ve köylülüğümüz, öteki ülkelerin burjuvazilerini kendi güçleriyle, kapitalist ülkelerin işçi sınıflarının ciddi yardımları olmaksızın, kendi burjuvazisini yıktığı gibi yıkabilir mi? Başka türlü söylendiğinde: Ülkemizde sosyalizmin zaferinin nihai olduğu. yani sosyalizmin tek ülkede muzaffer olduğu ve kapitalist kuşatmanın sürdüğü koşullar altında, bu tek ülkede sosyalizmin, askeri saldırılardan ve kapitalizmi yeniden kurma çabalarından tamamen uzak olduğu söylenebilir mi?

Ülkemizde sosyalizmin zaferi sorununun ikinci yanıyla bağıntılı olan sorunlar bunlardır.

Leninizm bu soruları hayır diye yanıtlamaktadır. Leninizm, “burjuva ilişkilerin restorasyonuna karşı güvence anlamında sosyalizmin nihai zaferi, sadece uluslararası ölçekte olanaklıdır” demektedir. (Bkz. SBKP(B) XIV. Konferansı bilinen kararı). Bu, uluslararası proletaryanın ciddi yardımının, olmaksızın sosyalizmin bir ülkede nihai zaferi görevinin çözülemeyeceği güç olduğu anlamına gelir. Bu, elbette, elimizi kolumuzu bağlayıp, dışardan yardım beklentisiyle, oturmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, uluslararası proletaryanın yardımı, ülkemizin savunma gücünün artırılması, Kızıl Ordu ve Kızıl Donanma’nın güçlendirilmesi, bütün ülkenin askeri bir saldırı ve burjuva ilişkilerin restorasyonu girişimine karşı mücadele için seferber edilmesi çalışmasıyla birleştirilmelidir.

Lenin konuya ilişkin şöyle diyor:

Sadece bir devlet içinde değil, bir devletler sistemi için de yaşıyoruz ve Sovyet Cumhuriyetinin emperyalist devletlerle yanyana uzun süre varlığını sürdürmesi düşünülemez. Sonunda ya biri, ya öteki zafere ulaşacaktır. Bu sona kadar da, Sovyetler Birliği ile bu burjuva devletler arasında bir dizi korkunç çatışma kaçınılmazdır. Bunun anlamı, egemen sınıfın, proletaryanın, eğer egemenliğini sürdürmek istiyorsa, sürdürecekse, bunu askeri örgütleriyle de kanıtlamak zorunda olduğudur.” (Lenin, SE, Cilt VIII., Almanca baskı, s. 35, 36).


“Bize karşı kinlerini açıkça ifade eden insanlar, sınıflar, hükümetler tarafından kuşatılmış bulunuyoruz. Bir saldırıyla aramızda her zaman kıldan ince bir sınır olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. (Cilt XXVII., s. 117, Rusça).

Bu sözler, Lenin’in her zaman yaptığı gibi, süslenmeden, acı, ama dürüst ve gerçeklere uygun sert ve acı söylenmiş sözlerdir.

Bu koşullar temelinde Stalin’in “Leninizmin Sorunları” yazısında şöyle denmektedir:

Sosyalizmin nihai zaferi, müdahale girişimleri ve dolayısıyla restorasyona karşı tam bir güvencedir; çünkü bir ölçüde ciddiye alınacak bir restorasyon girişimi, sadece dış destekle, sadece uluslararası sermayenin desteğiyle gerçekleşebilir. O nedenle, devrimimizin bütün ülkelerin işçileri tarafından desteklenmesi, ve daha da ötesi, bu işçilerin, en azından bazı ülkelerde zafere ulaşması, ilk muzaffer ülkenin müdahale ve restorasyon girişimlerine karşı tamamen güvence altında olması için, sosyalizmin nihai zaferi için, zorunlu koşuldur.” (Leninizmin Sorunları, 1932 İlk Dizisi, Alm. Baskı, s. 347).

Gerçekten de, kapitalist kuşatma gerçeğine gözlerini kapamak ve dış düşmanlarımızın, örneğin faşistlerin, uygun fırsatta SSCB’ye askeri saldırı gerçekleştirmeyeceğini düşünmek gülünç ve aptalcadır. Bunu sadece gözü hiç bir şey görmeyen palavracılar, ya da halkı uyutmak isteyen gizli halk düşmanları düşünebilir. Müdahale en ufak bir başarı kaydettiğinde müdahalecilerin ele geçirdikleri reyonlarda, Sovyet sistemini yıkıp yerine yeniden burjuva sistemi kurmayacaklarını düşünmek, bundan daha az gülünç değildir. Denikin ve Kolçak, işgal ettikleri bölgelerde burjuva sistemi yeniden kurmadılar mı? Faşistler, Denikin ve Kolçak’tan daha mı iyiler? Kapitalist kuşatma varolduğu müddetçe, askeri müdahale ve restorasyon girişimi tehlikesini sadece aptallar ya da çalım satarak düşmanlıklarını saklamaya çalışan ve halkı demobilize etmeyi amaçlayan gizli düşmanlar reddedebilir. Eğer bir ülke kapitalist kuşatma altındaysa, müdahale ve restorasyon tehlikesine karşı tamamen güvence altında değilse, o ülkede sosyalizmin zaferi nihai olarak görülebilinir mi? Bunun yapılamayacağı açıktır.

Tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununun durumu budur.

Bu sorunun iki farklı soru içerdiği ortaya çıkıyor: a) Ülkemizde iç ilişkiler, yani burjuvazimizin yenilmesi ve sosyalizmin eksiksiz kurulması sorunu ve b) Ülkemizin dış ilişkileri, yani ülkemizin askeri müdahale ve restorasyon tehlikesine karşı tam güvenliğinin sağlanması sorunu. Birinci sorunu çözmüş bulunuyoruz; burjuvazi ülkemizde tasfiye edilmiş ve sosyalizm esas itibariyle kurulmuştur. Buna bizde, sosyalizmin zaferi, ya da daha doğru söylendiğinde, tek ülkede sosyalist inşanın zaferi deniyor.

Eğer ülkemiz, çevresi bir dizi kapitalist ülkeyle kuşatılmış bir durumda değil de, bir adada bulunsaydı, bu zaferin nihai bir zafer olduğunu söyleyebilirdik. Fakat bir adada değil, önemli bir kısmı sosyalizmin ülkesine karşı düşmanca tavırlar içinde olan, müdahale ve restorasyon tehlikesi yaratan bir “devletler sistemi”nde yaşadığımıza göre, açıkça ve dürüstçe ülkemizde sosyalizmin zaferinin nihai olmadığını söylüyoruz. Bundan da, ikinci sorunun henüz çözümlenmediği, henüz çözümlenmek zorunda olduğu sonucu çıkar. Daha da ötesi: İkinci sorun, birinci sorunun çözüldüğü biçimde, yani ülkemizin yalnızca kendi çabalarıyla çözdüğü gibi çözülemez. İkinci sorunu çözmek, uluslararası proletaryanın ciddi çabalarının, bütün Sovyet halkının daha ciddi çabalarıyla birleştirilmesi sayesinde mümkün olacaktır. SSCB işçi sınıfının burjuva ülkelerin işçi sınıflarıyla uluslararası proleter ilişkileri güçlendirilmeli ve sağlamlaştırılmalıdır. Ülkemize karşı girişilen herhangi bir askeri saldırı durumunda, burjuva ülkelerin işçi sınıflarının işçi sınıfımıza yapacağı politik yardımlar, ayrı şekilde işçi sınıfımızın burjuva ülkelerin işçi sınıflarına her türlü yardımı örgütlenmelidir; her tarafta Kızıl Ordu, Kızıl Donanma, Kızıl Hava Filosu, Ossoaviahim güçlendirilmeli ve sağlamlaştırılmalıdır. Dış düşmanlarımız tarafından gelecek herhangi bir “kaza” ya da “marifet”in bizi gafil avlamaması için, askeri saldırı tehlikesi karşısında, bütün halk seferberlik durumunda tutulmalıdır…

Mektubunuzdan, Uroşenko yoldaşın başka düşüncelere, pek Leninist olmayan düşüncelere sahip olduğu anlaşılıyor. Anlaşıldığına göre, bu yoldaş, “bugün sosyalizmin nihai zaferine ulaştığımızı, müdahale ve kapitalizmin restorasyonuna karşı tamamen güvence içinde olduğumuzu” iddia ediyor. Uroşenko yoldaşın temelde haksız olduğu kuşku götürmez. Uroşenko yoldaşın böyle bir iddiası sadece, çevremizdeki gerçekliği kavramamak ve Leninizmin en temel ilkelerini anlamamakla, ya da burnu büyümüş genç bir bürokratın boş caka satmasıyla açıklanabilir. Eğer gerçekten “müdahaleye ve kapitalist restorasyona karşı tam güvence”ye sahipsek, güçlü bir Kızıl Ordu’ya, Kızıl Donanma’ya, Kızıl Hava Filosuna, güçlü bir Ossoviahim’e, uluslararası proleter ilişkilerin güçlendirilmesine ve pekiştirilmesine neden ihtiyacımız olsun?

Kızıl Ordu’nun güçlendirilmesi için harcanan milyarlarca rublenin başka ihtiyaçlar için kullanılması ve Kızıl Ordu’nun asgari düzeyde tutulması, hatta dağıtılması daha iyi olmaz mı? Uroşenko yoldaş gibi insanlar, subjektif olarak davamıza bağlı olsalar bile, objektif olarak davamız için tehlike oluşturuyorlar, çünkü caka satmaları sayesinde, isteyerek ya da istemeyerek (hiç farketmez) halkımızı uyutuyor, işçi ve köylüleri demobilize ediyor, herhangi bir uluslararası karışıklık durumunda, bizi gafil avlaması için, düşmana yardım ediyorlar.

Anlaşıldığına göre, “propaganda çalışmalarından alındığınız ve Komsomol’de kalıp kalmamanızın tartışılması”na gelince yoldaş İvanov, korku duymanıza gerek yok. SBLKGB Bölge Komitesi’ndekiler, gerçekten Çehov’un Astsubay Prişibeyev’ine benzemek istiyorlarsa, bu oyunu kaybedeceklerinden kimse kuşku duymasın. Bizim ülkemizde Prişibeyev’1er hiç sevilmez.

Şimdi artık, “Leninizmin Sorunları” kitabındaki tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunuyla ilgili bölümün eskiyip eskimediğine kendiniz karar verebilirsiniz. Şahsen ben, bunların eskimesini, dünyada kapitalist kuşatma, askeri saldırı tehlikesi, kapitalizmin restorasyon tehlikesi vs. gibi can sıkıcı şeylerin olmamasını çok istiyorum. Fakat ne yazık ki, bu can sıkıcı şeyler varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar.

12 Şubat 1938

J. Stalin

ONUR AYDEMİR

2024, ANKARA

Diğer Yayınlar

Biz Hep Bir Kişi Eksiktik

biz hep / bir kişi eksiktik./ yanımızda her zaman/bir kişi yoktu.

o bir kişidir ki / yokluğu/ bilemezsin, / ne kadar /çok şey anlatıyordu…

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос»

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос» 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский Посвящается М.Х. и всем добрым людям… «Дознание» — это прежде всего театральный текст, то есть текст, подготовленный…

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה”

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה” 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский עבור מינרה וכל האנשים הטובים “החקירה” הוא, בראש ובראשונה, טקסט תיאטרלי, כלומר טקסט שהוכן להצגה על…

Flanör, şehrin kalabalığı içinde bir gözlemcidir; her ayrıntı, onun için bir ipucudur.

Pasajlar

“Her pasaj bir şehirdir, her şehir bir pasajdır…”

* * *
9–14 dakika
1848
1857
Charles Baudelaire, modern şiirin temelini atan “Kötülük Çiçekleri“ni yayımladı.
1859
1874
Paris’te ilk Empresyonist sergi açılarak modern sanatın kapıları aralandı.
1882
Nietzsche, “Şen Bilim” kitabında “Tanrı’nın ölümü” fikrini ortaya attı.
1900
Sigmund Freud, psikanalizin temelini atan “Düşlerin Yorumu“nu yayımladı.
1905
Albert Einstein, Özel Görelilik Teorisi‘ni yayımlayarak fizik anlayışını değiştirdi.
1907
Pablo Picasso, Kübizm akımını başlatan “Avignonlu Kızlar” tablosunu yaptı.
1913
Igor Stravinsky‘nin “Bahar Ayini” balesinin prömiyeri Paris’te isyanla karşılandı.
1915
Franz Kafka, modern bireyin yabancılaşmasını işlediği “Dönüşüm“ü yayımladı.
1916
Zürih’te Hugo Ball tarafından Dada akımı başlatıldı.
1919
Walter Gropius, Weimar’da Bauhaus Okulu‘nu kurarak modern tasarım anlayışını başlattı.
1921
Ludwig Wittgenstein, analitik felsefenin temel metinlerinden “Tractatus Logico-Philosophicus“u yayımladı.
1922
James Joyce‘un “Ulysses” romanı yayımlanarak edebi modernizmin zirvesine ulaştı.
1924
1927
Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin temel eseri “Varlık ve Zaman“ı yayımladı.
1939
Almanya’nın Polonya’yı işgaliyle II. Dünya Savaşı başladı.
1942
Albert Camus, Varoluşçuluk akımının temel eserlerinden “Yabancı“yı yayımladı.
1945
II. Dünya Savaşı sona erdi ve toplama kamplarının kurtarılmasıyla Holokost‘un boyutu ortaya çıktı.
1947
Adorno ve Horkheimer, Frankfurt Okulu‘nun temel metni “Aydınlanmanın Diyalektiği“ni yayımladı.
1949
Simone de Beauvoir, “İkinci Cins“i yayımlayarak modern feminizmde çığır açtı.
1953
Samuel Beckett‘in absürt tiyatronun başyapıtı “Godot’yu Beklerken” ilk kez sahnelendi.
1957
Sovyetler Birliği’nin Sputnik 1‘i fırlatmasıyla Uzay Çağı başladı.
1958
Claude Lévi-Strauss, “Yapısal Antropoloji” ile Yapısalcılık akımını sağlamlaştırdı.
1961
Frantz Fanon, sömürgecilik karşıtı düşüncenin temel metni “Yeryüzünün Lanetlileri“ni yayımladı.
1961
Jane Jacobs, “Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı” ile modern kent planlamacılığını eleştirdi.
1962
Hannah Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı” kavramını ortaya attı.
1963
Martin Luther King Jr., Washington’da “Bir Hayalim Var” konuşmasını yaptı.
1967
Roland Barthes, “Yazarın Ölümü” makalesiyle metin analizinde yeni bir dönem başlattı.
1968
Paris’teki Mayıs ’68 olayları, öğrenci ve işçi hareketleriyle küresel bir etki yarattı.
1969
Stonewall Ayaklanmaları, modern LGBTİ+ hakları mücadelesinin başlangıcı oldu.
1971
Intel, kişisel bilgisayar devriminin temelini atan ilk ticari mikroişlemci Intel 4004‘ü tanıttı.
1971
John Rawls, 20. yüzyıl siyaset felsefesini derinden etkileyen “A Theory of Justice” (Bir Adalet Teorisi) kitabını yayımladı.
1973
Mühendis Martin Cooper, tarihteki ilk halka açık mobil telefon görüşmesini yaparak yeni bir iletişim çağını başlattı.
1975
Michel Foucault, modern iktidar mekanizmalarını incelediği “Hapishanenin Doğuşu“nu yayımladı.
1977
İnsanlığın uzaydaki en uzak nesneleri olan Voyager 1 ve 2 uzay sondaları fırlatıldı.
1979
Jean-François Lyotard, “Postmodern Durum” raporuyla postmodernizm tartışmalarını alevlendirdi.
1983
Pasteur Enstitüsü’ndeki bilim insanları, AIDS’e neden olan HIV virüsünü ilk kez izole ettiklerini duyurdu.
1984
Apple, grafik kullanıcı arayüzünü popülerleştiren ve kişisel bilgisayarcılıkta bir dönüm noktası olan Macintosh‘u tanıttı.
1986
Çernobil nükleer felaketi, nükleer enerji ve çevre politikaları üzerinde küresel bir etki yarattı.
1989
Tim Berners-Lee, CERN’de World Wide Web‘i (www) icat ederek internetin yaygınlaşmasının temelini attı.
1990
Evren anlayışımızı kökten değiştiren Hubble Uzay Teleskobu, yörüngeye yerleştirildi.
1991
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş sona erdi ve yeni bir jeopolitik dönem başladı.
1993
İlk popüler grafiksel web tarayıcısı olan Mosaic‘in piyasaya sürülmesi, World Wide Web’in halka yayılmasını hızlandırdı.
1996
İskoçya’daki Roslin Enstitüsü’nde, bir yetişkin hücreden klonlanan ilk memeli olan Koyun Dolly‘nin doğumu, biyoteknoloji ve etik tartışmalarında bir çığır açtı.
2001
11 Eylül saldırıları, küresel siyaset, güvenlik ve uluslararası ilişkilerde yeni bir dönem başlattı.
2003
Biyolojide bir devrim olan İnsan Genom Projesi‘nin tamamlandığı ve insan DNA’sının tam haritasının çıkarıldığı duyuruldu.
2004
Harvard Üniversitesi’nde bir proje olarak başlayan Facebook, sosyal medyanın yükselişini ve dijital etkileşimi yeniden tanımladı.
2007
Apple, ilk iPhone‘u tanıtarak akıllı telefon devrimini başlattı ve mobil iletişimi yeniden şekillendirdi.
2008
Küresel Ekonomik Kriz, dünya ekonomisini derinden sarsarak finansal sistemler üzerine tartışmaları tetikledi.
2010
Tunus’ta başlayan ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’ya yayılan Arap Baharı, sosyal medyanın politik değişimdeki rolünü gözler önüne serdi.
2012
CERN’deki bilim insanları, parçacık fiziğinin Standart Modeli’nin eksik parçasını tamamlayan Higgs bozonunun keşfedildiğini duyurdu.
2015
196 ülke, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir çerçeve oluşturan tarihi Paris Anlaşması‘nı imzaladı.
2016
Google DeepMind tarafından geliştirilen yapay zeka programı AlphaGo, Go şampiyonu Lee Sedol‘u yenerek yapay zeka alanında bir dönüm noktası oluşturdu.
2019
Olay Ufku Teleskobu projesi, insanlık tarihinde ilk kez bir kara deliğin fotoğrafını yayımlayarak astronomide bir ilke imza attı.
2020
COVID-19 pandemisi, küresel bir sağlık krizine yol açarak sosyal yaşamı, ekonomiyi ve uluslararası ilişkileri kökten değiştirdi.