onur aydemir blog

onur aydemir blog

Bir dijital flanörün not defteri…

Nisan 2025
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  
§

Art Chagall childhood trauma creative nonfiction deneyim dijital corpus denemesi dünya Edebiyat Eleştiri flanörün günlüğü flâneur’s diary goebbels rhetoric history holocaust innocence and loss Jeopolitik Kültür melankoli modern political manipulation modern şiir nostalji Onur Aydemir Painting Paris personal narrative political aesthetics Political Analysis politics politika post-truth politics Psikanaliz Rus Edebiyatı russia Rusya rüya Savaş Siyaset Soviet Union Tarih Tolstoy trauma aesthetics trauma and memory trump Türk edebiyatı USA war memoir çocukluk anıları Şiir şiir şiirsel anlatım

BİR KAVRAM

OLGU: Suskunluk Sarmalı
KÖKEN: E. Noelle-Neumann, 1974
TANIM: Bireylerin, görüşlerinin toplumda azınlıkta kaldığını düşündüklerinde dışlanma korkusuyla sessiz kalma eğilimi.

YILIN OKUMALARI

Körleşme – Elias Canetti

Berlin Alexanderplatz – Alfred Döblin

Aylak Adam – Yusuf Atılgan

DİKKAT: DÜŞÜNCE İÇERİR

Sayfa Kenarı Notu

“Geçmiş hiçbir zaman ölmemiştir. Aslında geçmiş sayılmaz bile.”

Faulkner’ın bu sözü, Holokost hafızasının bugünü nasıl şekillendirdiğini mükemmel özetliyor. Travma statik değil, yaşayan bir varlık.

08 EKİ

Kaldırımdaki ıslak yaprakların üzerinde yürürken, her adımda ezilen geçmiş bir mevsimin fısıltısı duyulur… Şehir, en melankolik şiirini sonbaharda yazar.

Damgalamak ve Stigmatize Etmek: Toplumsal İlişkilerin Rolü

Felix Nussbaum, Das Geheims, 1939, Brüksel

İnsan korkuyla yüklü bir varlıktır. Bunun nedeni annemizin karnından bize büsbütün yabancı, korunaksız, konforsuz bir dünyaya adım atmamız, bizi besleyen kordonlardan, etrafımızı saran ve annemizin karnındaki sıvılardan, “rahmetten” mahrum kalmamızdır. Üzerimizde yeni ve zor görevler vardır. Oksijenin genzimizi yakan kokusu, gözlerimizi açmak zorunda kalacak olmamız, tenimize uyumlu olmayan bir hava akımı, kulağımızı tırmalamaya başlayan sesler…

Korku bilincimizde ve bilinçdışımızda hayatımız boyunca devam eder. Piskanalist Sigmund Freud bunlara Eros ile Thanatos arasındaki bitmek bilmeyen mücadele olarak Antik Yunan Tanrılarının adlarını vermişti. Gerçekten de Tanrısal güçlerdir. Biri bizi yaşama diğeri de ölüme yönlendirmeye uğraşır. İnsan bilinçdışında bir yandan yaşamak ister, diğer yandan korktuğu ölümü özler ve yaşamın patalojisini bu şekilde aşmaya çalışır.

Canlıların en korumasızı, en savunmasızı insandır. Doğadaki pek çok hayvan insandan daha erken büyür. Alfred Adler ve Charles Darwin tür olarak insanın savunmasızlığını belki de en iyi anlayan düşünürler olmuştur. Gerçekten de, ormandaki aslan, kaplan ve sair yırtıcı hayvanların kendilerini korumak için güçlü dişleri ve pençeleri vardır. Kuşlar kaçmak için kanatlarını kullanırlar. Bazı canlı varlıkların dallara tırmanmak, denizin altına girmek, renk değiştirerek gizlenmek gibi özel yetenekleri olduğunu biliyoruz. Üstelik bu canlılardan pek çoğu gayet erken olgunlaşırlar. Büyümeleri ve kendilerini savunabilecek duruma gelmeleri için insan yavruları gibi yıllarca bakım görmeleri, kolektif bir ilgi ve dikkatin konusu olmaları gerekmez.

İnsanlar ancak toplumsal bir ilişki ve yardımlaşma duygusuyla kendilerine korunaklı alanlar yaratabilirler. Kişisel gelişimlerini ancak bu çevreyle bir etkileşim içinde üretebilir, genlerini kendilerinden sonraki kuşaklara bu yolla geçirebilirler. Bu ise istemsiz olarak yaptıkları, neredeyse iç güdüsel bir davranıştır. Toplumsallık duygusu güvence sağladığı gibi korkuyu da hafifleterek insanı rahatlatır.

Bu evrimsel ve bir o kadar patolojik süreçte (patolojik diyorum çünkü yaşamın kendisi bir patolojidir, matematikteki X ifadesine benzer, yaşamak için bilmediğimiz bu şeye bir değer atfetmek ve onu varsaymak zorundayız) sürüye uyum sağlayamayan dışlanır. Tek kol derinliğinde bir yürüyüş sırası düşünün. Herkesin sustuğu karanlık bir ormandan geçiyorsunuz. Uzaktan sizi takip eden bir çift parlak göz kırpıldığını görüyorsunuz. Bir anda bağırarak “bir şey var, birini gördüm” diyerek sürünün liderini ya da geri kalanını uyarmaya kalkarsanız, otomatik olarak sürüden dışlanırsınız ve sürü yoluna devam eder. Bu tepki istemsiz, genetik kodları olan ve çoğunlukla bilinçsiz bir tepkidir. Neticede topluluk sizi barınma, yiyecek, ısınma, cinsellik, güvenlik gibi temel ihtiyaçlarınızdan mahrum ederek dışarıya atar ve yoluna devam eder.

Rus düşünür Pyotr Kropotkin’in Darwin’e yönelik en büyük eleştirilerinden biri bana göre evrimsel süreçte sonrakilere aktarılan en önemli özelliğin ortalama değil, ortalamanın üzerindeki, türü geliştiren üyelerin yeteneklerinin geçirilmesiyle sağlandığı yolundaki önermesidir. İlk bakışta fazla dikkat çekmeyen bu önerme doğal seçilim tezinin en radikal ve bana kalırsa halen en doğru eleştirisidir. Nitekim yukarıda verilen örnekte de sürünün geri kalanı yırtıcı bir hayvan saldırısına uğrayacak ve muhtemelen içlerinden pek azı hayatta kalacaktır.

İlginç olan husus, sürü davranışını ortaya çıkaran şeyin de aslında türün sürekliliğinin sağlanması yönündeki var oluşsal ve düşünce öncesi bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor olmasıdır. Sürü kendi içinde ve kendi kurallarına göre doğru davranmakta ve paradoksal biçimde kendi sonuna doğru hareket etmektedir.

İnsanlık tarihi pek çok büyük yazar, sanatçı, entelektüel, politikacı çıkardı. Bunların çoğu yaşarken çok güç koşullara katlanmak zorunda kaldılar. Yukarıda sözünü ettiğim sürü onları dışarı atarak kendi birliğini geçici bir süre için güvence altına almıştır.

Evrimsel olarak kısmen doğrudur.

Tarihsel olarak kesinlikle yanlıştır. Bu yanlış insan türünü sakatlayacak kadar önemli sonuçlar doğurmaktadır.

Türsel olarak aşamadığımız sorunlardan biri de budur. Gelişmeyi felaketlere maruz kalmadan sağlayamıyoruz. Bu konunun üzerinde ileride daha derinlemesine durmayı düşünüyorum.

ONUR AYDEMİR

2024, ANKARA

Diğer Yayınlar

Biz Hep Bir Kişi Eksiktik

biz hep / bir kişi eksiktik./ yanımızda her zaman/bir kişi yoktu.

o bir kişidir ki / yokluğu/ bilemezsin, / ne kadar /çok şey anlatıyordu…

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос»

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос» 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский Посвящается М.Х. и всем добрым людям… «Дознание» — это прежде всего театральный текст, то есть текст, подготовленный…

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה”

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה” 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский עבור מינרה וכל האנשים הטובים “החקירה” הוא, בראש ובראשונה, טקסט תיאטרלי, כלומר טקסט שהוכן להצגה על…

Flanör, şehrin kalabalığı içinde bir gözlemcidir; her ayrıntı, onun için bir ipucudur.

Pasajlar

“Her pasaj bir şehirdir, her şehir bir pasajdır…”

* * *
2–4 dakika
1848
1857
Charles Baudelaire, modern şiirin temelini atan “Kötülük Çiçekleri“ni yayımladı.
1859
1874
Paris’te ilk Empresyonist sergi açılarak modern sanatın kapıları aralandı.
1882
Nietzsche, “Şen Bilim” kitabında “Tanrı’nın ölümü” fikrini ortaya attı.
1900
Sigmund Freud, psikanalizin temelini atan “Düşlerin Yorumu“nu yayımladı.
1905
Albert Einstein, Özel Görelilik Teorisi‘ni yayımlayarak fizik anlayışını değiştirdi.
1907
Pablo Picasso, Kübizm akımını başlatan “Avignonlu Kızlar” tablosunu yaptı.
1913
Igor Stravinsky‘nin “Bahar Ayini” balesinin prömiyeri Paris’te isyanla karşılandı.
1915
Franz Kafka, modern bireyin yabancılaşmasını işlediği “Dönüşüm“ü yayımladı.
1916
Zürih’te Hugo Ball tarafından Dada akımı başlatıldı.
1919
Walter Gropius, Weimar’da Bauhaus Okulu‘nu kurarak modern tasarım anlayışını başlattı.
1921
Ludwig Wittgenstein, analitik felsefenin temel metinlerinden “Tractatus Logico-Philosophicus“u yayımladı.
1922
James Joyce‘un “Ulysses” romanı yayımlanarak edebi modernizmin zirvesine ulaştı.
1924
1927
Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin temel eseri “Varlık ve Zaman“ı yayımladı.
1939
Almanya’nın Polonya’yı işgaliyle II. Dünya Savaşı başladı.
1942
Albert Camus, Varoluşçuluk akımının temel eserlerinden “Yabancı“yı yayımladı.
1945
II. Dünya Savaşı sona erdi ve toplama kamplarının kurtarılmasıyla Holokost‘un boyutu ortaya çıktı.
1947
Adorno ve Horkheimer, Frankfurt Okulu‘nun temel metni “Aydınlanmanın Diyalektiği“ni yayımladı.
1949
Simone de Beauvoir, “İkinci Cins“i yayımlayarak modern feminizmde çığır açtı.
1953
Samuel Beckett‘in absürt tiyatronun başyapıtı “Godot’yu Beklerken” ilk kez sahnelendi.
1957
Sovyetler Birliği’nin Sputnik 1‘i fırlatmasıyla Uzay Çağı başladı.
1958
Claude Lévi-Strauss, “Yapısal Antropoloji” ile Yapısalcılık akımını sağlamlaştırdı.
1961
Frantz Fanon, sömürgecilik karşıtı düşüncenin temel metni “Yeryüzünün Lanetlileri“ni yayımladı.
1961
Jane Jacobs, “Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı” ile modern kent planlamacılığını eleştirdi.
1962
Hannah Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı” kavramını ortaya attı.
1963
Martin Luther King Jr., Washington’da “Bir Hayalim Var” konuşmasını yaptı.
1967
Roland Barthes, “Yazarın Ölümü” makalesiyle metin analizinde yeni bir dönem başlattı.
1968
Paris’teki Mayıs ’68 olayları, öğrenci ve işçi hareketleriyle küresel bir etki yarattı.
1969
Stonewall Ayaklanmaları, modern LGBTİ+ hakları mücadelesinin başlangıcı oldu.
1971
Intel, kişisel bilgisayar devriminin temelini atan ilk ticari mikroişlemci Intel 4004‘ü tanıttı.
1971
John Rawls, 20. yüzyıl siyaset felsefesini derinden etkileyen “A Theory of Justice” (Bir Adalet Teorisi) kitabını yayımladı.
1973
Mühendis Martin Cooper, tarihteki ilk halka açık mobil telefon görüşmesini yaparak yeni bir iletişim çağını başlattı.
1975
Michel Foucault, modern iktidar mekanizmalarını incelediği “Hapishanenin Doğuşu“nu yayımladı.
1977
İnsanlığın uzaydaki en uzak nesneleri olan Voyager 1 ve 2 uzay sondaları fırlatıldı.
1979
Jean-François Lyotard, “Postmodern Durum” raporuyla postmodernizm tartışmalarını alevlendirdi.
1983
Pasteur Enstitüsü’ndeki bilim insanları, AIDS’e neden olan HIV virüsünü ilk kez izole ettiklerini duyurdu.
1984
Apple, grafik kullanıcı arayüzünü popülerleştiren ve kişisel bilgisayarcılıkta bir dönüm noktası olan Macintosh‘u tanıttı.
1986
Çernobil nükleer felaketi, nükleer enerji ve çevre politikaları üzerinde küresel bir etki yarattı.
1989
Tim Berners-Lee, CERN’de World Wide Web‘i (www) icat ederek internetin yaygınlaşmasının temelini attı.
1990
Evren anlayışımızı kökten değiştiren Hubble Uzay Teleskobu, yörüngeye yerleştirildi.
1991
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş sona erdi ve yeni bir jeopolitik dönem başladı.
1993
İlk popüler grafiksel web tarayıcısı olan Mosaic‘in piyasaya sürülmesi, World Wide Web’in halka yayılmasını hızlandırdı.
1996
İskoçya’daki Roslin Enstitüsü’nde, bir yetişkin hücreden klonlanan ilk memeli olan Koyun Dolly‘nin doğumu, biyoteknoloji ve etik tartışmalarında bir çığır açtı.
2001
11 Eylül saldırıları, küresel siyaset, güvenlik ve uluslararası ilişkilerde yeni bir dönem başlattı.
2003
Biyolojide bir devrim olan İnsan Genom Projesi‘nin tamamlandığı ve insan DNA’sının tam haritasının çıkarıldığı duyuruldu.
2004
Harvard Üniversitesi’nde bir proje olarak başlayan Facebook, sosyal medyanın yükselişini ve dijital etkileşimi yeniden tanımladı.
2007
Apple, ilk iPhone‘u tanıtarak akıllı telefon devrimini başlattı ve mobil iletişimi yeniden şekillendirdi.
2008
Küresel Ekonomik Kriz, dünya ekonomisini derinden sarsarak finansal sistemler üzerine tartışmaları tetikledi.
2010
Tunus’ta başlayan ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’ya yayılan Arap Baharı, sosyal medyanın politik değişimdeki rolünü gözler önüne serdi.
2012
CERN’deki bilim insanları, parçacık fiziğinin Standart Modeli’nin eksik parçasını tamamlayan Higgs bozonunun keşfedildiğini duyurdu.
2015
196 ülke, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir çerçeve oluşturan tarihi Paris Anlaşması‘nı imzaladı.
2016
Google DeepMind tarafından geliştirilen yapay zeka programı AlphaGo, Go şampiyonu Lee Sedol‘u yenerek yapay zeka alanında bir dönüm noktası oluşturdu.
2019
Olay Ufku Teleskobu projesi, insanlık tarihinde ilk kez bir kara deliğin fotoğrafını yayımlayarak astronomide bir ilke imza attı.
2020
COVID-19 pandemisi, küresel bir sağlık krizine yol açarak sosyal yaşamı, ekonomiyi ve uluslararası ilişkileri kökten değiştirdi.