onur aydemir blog

onur aydemir blog

Bir dijital flanörün not defteri…

Nisan 2025
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  
§

Art Chagall childhood trauma creative nonfiction deneyim dijital corpus denemesi dünya Edebiyat Eleştiri flanörün günlüğü flâneur’s diary goebbels rhetoric history holocaust innocence and loss Jeopolitik Kültür melankoli modern political manipulation modern şiir nostalji Onur Aydemir Painting Paris personal narrative political aesthetics Political Analysis politics politika post-truth politics Psikanaliz Rus Edebiyatı russia Rusya rüya Savaş Siyaset Soviet Union Tarih Tolstoy trauma aesthetics trauma and memory trump Türk edebiyatı USA war memoir çocukluk anıları Şiir şiir şiirsel anlatım

BİR KAVRAM

OLGU: Suskunluk Sarmalı
KÖKEN: E. Noelle-Neumann, 1974
TANIM: Bireylerin, görüşlerinin toplumda azınlıkta kaldığını düşündüklerinde dışlanma korkusuyla sessiz kalma eğilimi.

YILIN OKUMALARI

Körleşme – Elias Canetti

Berlin Alexanderplatz – Alfred Döblin

Aylak Adam – Yusuf Atılgan

DİKKAT: DÜŞÜNCE İÇERİR

Sayfa Kenarı Notu

“Geçmiş hiçbir zaman ölmemiştir. Aslında geçmiş sayılmaz bile.”

Faulkner’ın bu sözü, Holokost hafızasının bugünü nasıl şekillendirdiğini mükemmel özetliyor. Travma statik değil, yaşayan bir varlık.

08 EKİ

Kaldırımdaki ıslak yaprakların üzerinde yürürken, her adımda ezilen geçmiş bir mevsimin fısıltısı duyulur… Şehir, en melankolik şiirini sonbaharda yazar.

Bir Cumhuriyet Yazısı: Dayanışma, Eşitlik ve Değerler Üzerine Bir Deneme

Bizleri Cumhuriyet yetiştirdi.

Bunun gerçekte ne anlama geldiğini yaşamayan bilemez…

Ben hep devlet okullarında okudum. Hiç özel okula gitmedim. Yanlış anlamayın, bunu özel okullarda okuyanlara karşı bir kinaye amacı taşımadan yazıyorum. Bazı insanlarımız için özel okulda okumak kendi muhitlerinin bir icabı idi ve nitekim benim akrabalarımdan da böyle çok insan var. Ama Cumhuriyetin yetiştirdiği özverili öğretmenler eliyle büyütülmenin ayrıcalığını hiçbir şeye değişmem. Uzun sayılabilecek bir süre, ülkemizin hemen her köşesinde birbirine yakın düzeyde ve nitelikte eğitim verildi insanlarımıza. Bunun değerini sonradan anlayacaktık.

Annem bana hep Ankara Ünivetersitesi’nde Hukuk Fakültesi bitiren ve çok genç yaşta hakim olan dayılarımdan birinin masanın altında çalışırken diğerinin masanın üzerinde kitap okuduğunu, beden eğitimi derslerinde forma bulamadıklarından atletle koştuklarını, kışın ayaklarına bez sarmak zorunda kaldığını anlatırdı. Ama bu insanlar okudular; birinci sınıf birer insan ve yurttaş oldular. İnsani gelişim açısından bundan daha erdemli bir nokta olabilir mi?

Ben de aynı okullardan, aynı sıralardan geçtim. Kışın sobamızı yakar, sınıfımızı hep birlikte temizlediğimiz olurdu. Hiç unutmuyorum, L şeklinde bir sınıfımız vardı ve arka sırada oturanlar için öğretmen arada bir gözden kaybolurdu. Sahnenin dışına çıkardı. Ama hiç birimiz ne bir tek gün şikayet ettik ne de sızlandık. Oturup çalıştık sadece…

Ödevlerimi yetiştiremediğim geceler uyuyamazdım. Bunun nedeni sert bir ceza alma korkusu değildi. Öğretmenime karşı mahcup olmak endişesiydi. En önemlisi de arkadaşlarıma…

Birbirimize tutkunduk biz.

Cumhuriyet bize her şeyden önce insan ve yurttaş olma amacını, bir tür kolektif gelişme azmini aşıladı. Başkalarıyla eşit haklara sahip, ayrıcalıksız ve sorumlu kişiler olduğumuzu öğretti. Yardımlaşma ve dayanışma eğilimi kazandırmaya çalıştı. Herkese aynı renkte önlükler giydirdi örneğin, herkese beslenme çantası verdi. Herkes aynı şeyleri giydi ve yedi. Ekmeğimizi paylaştık. Ortak alanlarda oynadık, birbirimize haset etmeden, birlikte büyüdük.

Yıllar sonra birileri buna tektipleştirme, tahakküm, baskı dedi. Ne bileceklerdi ki eşitliğin, kontrollü ve denetlenmiş bir eşitliğin, dizleri yırtık pantolondan başka şeyi olmayan çocukların belki de tek gücü olduğunu. Nasıl anlayacaklardı ki ortak duyguları paylaşarak büyümenin insana kendini asla dışlanmış ve yabancı hissettirmeyeceğini.

Cumhuriyet bize ilkokulda satranç oynamayı, orta bölümde enstrüman çalmayı, liseye geldiğimizde Dostoyevski, Victor Hugo, Platon okumayı öğretti. Ben ilk Platon kitabını ortaokul birinci sınıfta, kütüphanenin camlı bölümünde gördüm örneğin. Daha o zaman aramızda engel olan camlı bölmeye inat, bir yerlere yazmıştım bu ismi. Hep birlikte oynanan oyunlar, birlikte geçirilen teneffüs dakikaları, birlikte kesilen doğum günü pastaları, kompozisyon ve şiir yarışmalarını kazananları sınıfın hep birlikte kutlayarak bir hatıra defteri, bir dolma kalem, bir pul defteri hediye etmesi…

Bugün bile Cumhuriyet sözcüğü geçtiğinde duygulanıyorum, burnumun direği sızlıyor. Nitekim hep de o günlerin hatıralarıdır yaşamımda iz bırakan.

Aramızda siyasal görüş farklılıkları olsa bile cumhuriyetimizle ilgili hiçbir tartışma söz konusu olmadı, böyle bir şey aklımıza bile gelmezdi. Hatta üniversitenin ilk yıllarında bile böyleydi bu durum. Bazı değerlerimiz vardı. Bir tür “asgari zemin” vardı ve bu “zemin” şu ya da bu şekilde ilişkilerin de temelini oluştururdu. Bu değerler gün geçtikçe aşındı, ufalandı ve herkes birbirinden koptu. İnsanlar tuhaf kliklere, gruplara ayrıldı. Çok ilginç günler yaşadık. Hiç beklenmedik kişilikler, politik hırs ve çıkar için birbirine her türlü kötülüğü yapabildi ve üstelik bunu gözünü bile kırpmadan yaptı. Bir süre sonra aslında toplumsal dejenerasyonun sanılandan çok daha yaygın olduğu ve aslında kimsenin tamamen güvenilir olmadığı, olamayacağı açıkça anlaşıldı.

Bu üzücü durum bile bir süre sonra “normal” kabul edilen bir şey oldu.

Günümüzde herkes kendi “normalleriyle” yaşıyor. Bu tür “normallere” uyum sağlayamayanlara “uyumsuz” diyoruz. Şahsen ben bu ikinci gruptanım, yani “uyumsuzlardanım”. Öğrendikerime hiç ihanet etmedim, yaşadıklarımı hep sorguladım ve hesap sormaya çalıştım çünkü başka türlü davranamadım, sineye çekemedim ve bu uğurda çok şey de kaybettim. Yine de, Edith Piaf’ın dediği gibi; hayır, pişman değilim, hayır…

Bugün bazı genç arkadaşlarımla çoğu zaman aynı ortamları paylaşıyorum. Bunların arasında iyi niyetli ve aydın görüşlü olanlar da var. Ama o yılları, o özveriyi, o dayanışma duygusunu yaşamadıkları hemen belli oluyor. Bir jest, bir hareket, bir göz teması, bir davranış… Hemen tehşis ediyorum durumu; fırsatçı ve ben merkezci eğilimler kendini çabuk ele verir, durumu anlıyorum ama çoğun zaman belli etmemeye çalışıyorum. Yine de gözlerimin önünden belli belirsiz bir bulut geçiyor. Yüreğim yanıyor. Bazı şeyler çoktan bitmiş gibi geliyor bana ve ne yazık ki bu durum her fırsatta önüme çıkartılıyor. Yine de ben gençlere, çocuklara hiç kızamıyorum. Kimler neler yaptı, nelere göz yumdu, neleri görmezden geldi, üstelik gözümüzün içine baka baka… Şimdi ben bu çocuklara nasıl sitem edebilirim ki?

Küçük hesaplar, küçük çıkarlar, unvanlar, titrler, kaprisler, birbirini engelleme gayretleri, entrikalar ve o koskocaman egolar…Bu durumun aslında yeni bin yılın başlarında çoktan başladığını bugünden bakınca daha net görüyorum.

Keşke her şey başka türlü olsa, başka türlü yaşansaydı diyorum bazen. Evet, her şeyimiz yoktu belki. Hangimizin her şeyi var ki? Hatta itiraf etmek gerekirse hiçbir şeyimiz asla tamam olmadı. Benim kitaplarım takvimler ve naylonlarla kaplıydı. Yüzlerce kurşun kalemimiz yoktu. Biri bitmeden diğeri alınmazdı çünkü. Sonuna kadar, kalem elimizin içinde görünmez olana kadar yazardık. Sarı, saman yapraklı defterlerimiz vardı sonra. Bulduğumuzda ona bile şükrederdik. Pantolonlara yama yapıldığını hatırlarım.

Bunun yerine başka bir şey vardı bizde ve o başka bir şeyi ben sözcüklerle anlatamıyorum. Ama gerçekten özlüyorum. Keşke o başka bir şeyi toplum olarak biz hiç kaybetmeseydik…

ONUR AYDEMİR

2024, ANKARA

Diğer Yayınlar

Biz Hep Bir Kişi Eksiktik

biz hep / bir kişi eksiktik./ yanımızda her zaman/bir kişi yoktu.

o bir kişidir ki / yokluğu/ bilemezsin, / ne kadar /çok şey anlatıyordu…

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос»

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос» 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский Посвящается М.Х. и всем добрым людям… «Дознание» — это прежде всего театральный текст, то есть текст, подготовленный…

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה”

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה” 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский עבור מינרה וכל האנשים הטובים “החקירה” הוא, בראש ובראשונה, טקסט תיאטרלי, כלומר טקסט שהוכן להצגה על…

Flanör, şehrin kalabalığı içinde bir gözlemcidir; her ayrıntı, onun için bir ipucudur.

Pasajlar

“Her pasaj bir şehirdir, her şehir bir pasajdır…”

* * *
4–5 dakika
1848
1857
Charles Baudelaire, modern şiirin temelini atan “Kötülük Çiçekleri“ni yayımladı.
1859
1874
Paris’te ilk Empresyonist sergi açılarak modern sanatın kapıları aralandı.
1882
Nietzsche, “Şen Bilim” kitabında “Tanrı’nın ölümü” fikrini ortaya attı.
1900
Sigmund Freud, psikanalizin temelini atan “Düşlerin Yorumu“nu yayımladı.
1905
Albert Einstein, Özel Görelilik Teorisi‘ni yayımlayarak fizik anlayışını değiştirdi.
1907
Pablo Picasso, Kübizm akımını başlatan “Avignonlu Kızlar” tablosunu yaptı.
1913
Igor Stravinsky‘nin “Bahar Ayini” balesinin prömiyeri Paris’te isyanla karşılandı.
1915
Franz Kafka, modern bireyin yabancılaşmasını işlediği “Dönüşüm“ü yayımladı.
1916
Zürih’te Hugo Ball tarafından Dada akımı başlatıldı.
1919
Walter Gropius, Weimar’da Bauhaus Okulu‘nu kurarak modern tasarım anlayışını başlattı.
1921
Ludwig Wittgenstein, analitik felsefenin temel metinlerinden “Tractatus Logico-Philosophicus“u yayımladı.
1922
James Joyce‘un “Ulysses” romanı yayımlanarak edebi modernizmin zirvesine ulaştı.
1924
1927
Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin temel eseri “Varlık ve Zaman“ı yayımladı.
1939
Almanya’nın Polonya’yı işgaliyle II. Dünya Savaşı başladı.
1942
Albert Camus, Varoluşçuluk akımının temel eserlerinden “Yabancı“yı yayımladı.
1945
II. Dünya Savaşı sona erdi ve toplama kamplarının kurtarılmasıyla Holokost‘un boyutu ortaya çıktı.
1947
Adorno ve Horkheimer, Frankfurt Okulu‘nun temel metni “Aydınlanmanın Diyalektiği“ni yayımladı.
1949
Simone de Beauvoir, “İkinci Cins“i yayımlayarak modern feminizmde çığır açtı.
1953
Samuel Beckett‘in absürt tiyatronun başyapıtı “Godot’yu Beklerken” ilk kez sahnelendi.
1957
Sovyetler Birliği’nin Sputnik 1‘i fırlatmasıyla Uzay Çağı başladı.
1958
Claude Lévi-Strauss, “Yapısal Antropoloji” ile Yapısalcılık akımını sağlamlaştırdı.
1961
Frantz Fanon, sömürgecilik karşıtı düşüncenin temel metni “Yeryüzünün Lanetlileri“ni yayımladı.
1961
Jane Jacobs, “Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı” ile modern kent planlamacılığını eleştirdi.
1962
Hannah Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı” kavramını ortaya attı.
1963
Martin Luther King Jr., Washington’da “Bir Hayalim Var” konuşmasını yaptı.
1967
Roland Barthes, “Yazarın Ölümü” makalesiyle metin analizinde yeni bir dönem başlattı.
1968
Paris’teki Mayıs ’68 olayları, öğrenci ve işçi hareketleriyle küresel bir etki yarattı.
1969
Stonewall Ayaklanmaları, modern LGBTİ+ hakları mücadelesinin başlangıcı oldu.
1971
Intel, kişisel bilgisayar devriminin temelini atan ilk ticari mikroişlemci Intel 4004‘ü tanıttı.
1971
John Rawls, 20. yüzyıl siyaset felsefesini derinden etkileyen “A Theory of Justice” (Bir Adalet Teorisi) kitabını yayımladı.
1973
Mühendis Martin Cooper, tarihteki ilk halka açık mobil telefon görüşmesini yaparak yeni bir iletişim çağını başlattı.
1975
Michel Foucault, modern iktidar mekanizmalarını incelediği “Hapishanenin Doğuşu“nu yayımladı.
1977
İnsanlığın uzaydaki en uzak nesneleri olan Voyager 1 ve 2 uzay sondaları fırlatıldı.
1979
Jean-François Lyotard, “Postmodern Durum” raporuyla postmodernizm tartışmalarını alevlendirdi.
1983
Pasteur Enstitüsü’ndeki bilim insanları, AIDS’e neden olan HIV virüsünü ilk kez izole ettiklerini duyurdu.
1984
Apple, grafik kullanıcı arayüzünü popülerleştiren ve kişisel bilgisayarcılıkta bir dönüm noktası olan Macintosh‘u tanıttı.
1986
Çernobil nükleer felaketi, nükleer enerji ve çevre politikaları üzerinde küresel bir etki yarattı.
1989
Tim Berners-Lee, CERN’de World Wide Web‘i (www) icat ederek internetin yaygınlaşmasının temelini attı.
1990
Evren anlayışımızı kökten değiştiren Hubble Uzay Teleskobu, yörüngeye yerleştirildi.
1991
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş sona erdi ve yeni bir jeopolitik dönem başladı.
1993
İlk popüler grafiksel web tarayıcısı olan Mosaic‘in piyasaya sürülmesi, World Wide Web’in halka yayılmasını hızlandırdı.
1996
İskoçya’daki Roslin Enstitüsü’nde, bir yetişkin hücreden klonlanan ilk memeli olan Koyun Dolly‘nin doğumu, biyoteknoloji ve etik tartışmalarında bir çığır açtı.
2001
11 Eylül saldırıları, küresel siyaset, güvenlik ve uluslararası ilişkilerde yeni bir dönem başlattı.
2003
Biyolojide bir devrim olan İnsan Genom Projesi‘nin tamamlandığı ve insan DNA’sının tam haritasının çıkarıldığı duyuruldu.
2004
Harvard Üniversitesi’nde bir proje olarak başlayan Facebook, sosyal medyanın yükselişini ve dijital etkileşimi yeniden tanımladı.
2007
Apple, ilk iPhone‘u tanıtarak akıllı telefon devrimini başlattı ve mobil iletişimi yeniden şekillendirdi.
2008
Küresel Ekonomik Kriz, dünya ekonomisini derinden sarsarak finansal sistemler üzerine tartışmaları tetikledi.
2010
Tunus’ta başlayan ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’ya yayılan Arap Baharı, sosyal medyanın politik değişimdeki rolünü gözler önüne serdi.
2012
CERN’deki bilim insanları, parçacık fiziğinin Standart Modeli’nin eksik parçasını tamamlayan Higgs bozonunun keşfedildiğini duyurdu.
2015
196 ülke, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir çerçeve oluşturan tarihi Paris Anlaşması‘nı imzaladı.
2016
Google DeepMind tarafından geliştirilen yapay zeka programı AlphaGo, Go şampiyonu Lee Sedol‘u yenerek yapay zeka alanında bir dönüm noktası oluşturdu.
2019
Olay Ufku Teleskobu projesi, insanlık tarihinde ilk kez bir kara deliğin fotoğrafını yayımlayarak astronomide bir ilke imza attı.
2020
COVID-19 pandemisi, küresel bir sağlık krizine yol açarak sosyal yaşamı, ekonomiyi ve uluslararası ilişkileri kökten değiştirdi.