onur aydemir blog

onur aydemir blog

Bir dijital flanörün not defteri…

Eylül 2025
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  
§

Art Chagall childhood trauma creative nonfiction deneyim dijital corpus denemesi dünya Edebiyat Eleştiri flanörün günlüğü flâneur’s diary goebbels rhetoric history holocaust innocence and loss Jeopolitik Kültür melankoli modern political manipulation modern şiir nostalji Onur Aydemir Painting Paris personal narrative political aesthetics Political Analysis politics politika post-truth politics Psikanaliz Rus Edebiyatı russia Rusya rüya Savaş Siyaset Soviet Union Tarih Tolstoy trauma aesthetics trauma and memory trump Türk edebiyatı USA war memoir çocukluk anıları Şiir şiir şiirsel anlatım

BİR KAVRAM

OLGU: Suskunluk Sarmalı
KÖKEN: E. Noelle-Neumann, 1974
TANIM: Bireylerin, görüşlerinin toplumda azınlıkta kaldığını düşündüklerinde dışlanma korkusuyla sessiz kalma eğilimi.

YILIN OKUMALARI

Körleşme – Elias Canetti

Berlin Alexanderplatz – Alfred Döblin

Aylak Adam – Yusuf Atılgan

DİKKAT: DÜŞÜNCE İÇERİR

Sayfa Kenarı Notu

“Geçmiş hiçbir zaman ölmemiştir. Aslında geçmiş sayılmaz bile.”

Faulkner’ın bu sözü, Holokost hafızasının bugünü nasıl şekillendirdiğini mükemmel özetliyor. Travma statik değil, yaşayan bir varlık.

08 EKİ

Kaldırımdaki ıslak yaprakların üzerinde yürürken, her adımda ezilen geçmiş bir mevsimin fısıltısı duyulur… Şehir, en melankolik şiirini sonbaharda yazar.

Şairin Duygusu

İlk şiirimi ne zaman yazdım? Hatırlamıyorum doğrusu. Ama şiirlerimin sevildiğini fark ettiğimde henüz çocuk denilecek yaştaydım. İlkokul son sınıfta bir şiir yarışması kazandım. Bir yarışma ve ödül, ama biz daha çocuktuk ve bunu kadar ciddiye almak gerekir, bilemiyorum. Yine de bu ödülün bende yarattığı duygular halen ilk gün olduğu kadar taze ve canlıdır. Arkadaşlarım kendi aralarında para toplayıp bana bir hatıra defteri bir de dolma kalem almışlardı, daha çok şiir yazabilmem için. Bu nedenle mi bilmiyorum ama bugün bile dolma kalem kullanırım. Üstelik artık pompası bile bulunmuyor benimkinin, daha geçen gün sordum. Yarışma kazandığım şiir hangisiydi? Tam olarak neyi anlatıyordu, hangi temayı yüceltiyordu? Biraz ayıp olacak belki ama, doğrusu onu da hatırlamıyorum. Yalnızca arkadaşlarımın bana hediye aldığı gün ne kadar mutlu olduğumu hatırlayabiliyorum. O an, o duygular insana bütün bir yaşamı derinden hissettirir, hele bir de çocuksanız ve bilinciniz, duygularınız ilk günkü saflığında, parıldayan bir çelik gibiyse….

Bana göre yalnızca duygulardır insanın üstünde iz bırakan. Bugün de böyle düşünüyorum. İnsan yaşamında geriye yalnızca onlar kalır ve hatırlanmaya, duyumsanmaya değen yalnızca onlardır. O gün nasıl bir gündü? Talihliyim, bunu net olarak hatırlıyorum, elbette yalnızca duygular sayesinde yine. Bir ilkbahar günüydü. Ben okula sabahları gidiyordum, o zamanlardaki ifadeyle söyleyeceksek eğer, “sabahçıydım”. Eve geldiğimde öğlen olmuştu ve dışarıda eriyen karların şırıltısı duyuluyordu. İşte, sanki şu anda kulağıma geliyor. Günümüzde pek de tesadüf edemeyeceğiniz sert ve keskin bir bahar havası vardı ve sokaklar, kırılan buz kütlelerinden küçük dereciklere dönüşen sularla kendilerini temizleyerek, yaklaşmakta olan yaza hazırlık yapıyordu sanki. Evin önündeki çam ağacının öte yanında, kıvrıla kıvrıla bayur aşağıya uzanan yol boyunca sular dereler şeklinde akıp gidiyordu. Güneşin aksi onlara çok parlak, gümüş de değil, bir çelik kadar parlak, düşsel bir görüntü veriyordu. Onlardan yansıyan bu göz alıcı ışık demeti, odanın mavi badanalı duvarına, bir havuzda oynaşan balıkların hayalini dokuyarak geçip gidiyordu.

Nasıl güzel bir gündü, anlatamam…

Bugün sanki yaşamda belirli an’lar kalmış gibi ve ben, yıllar sonra bile, nesneleri ya da olayları değil, duyguları hatırlayabiliyorum ancak. İşte bu yüzden denememe şairin duygusu adını verdim. Bana göre şiirle ilgili geride kalan en önemli şey duygudur. Sizdeki bıraktığı izdir. Biraz acıtır, iz bırakmak için derinlemesine kazmak gerekir çünkü. Duygunuz eğer samimiyse başkasında bir şekilde yankısını bulur. Samimi bir duyguyu yeterince yoğun biçimde hissettiyseniz eğer, size öyle uzun boylu sözlük karıştırmak da gerekmez, onu her şekilde ifade edersiniz. Bir sözcük olmazsa bir diğeri olur. Ölçü, uyak, ince hesaplar, kısacası hiçbir şey gerekmez. Gerçek şiir tüm bunların anlamsızlaştığı yerde başlar.

Eleştirmenlere saygı duyuyorum. Az buçuk eleştirmenliğim de vardır. Sert polemikler edebiyatın tadı tuzudur, onlarsız olmaz. Yine de eleştiride biçimden çok öz’e, özün insanda yarattığı duyguya ve anlamı karşıdakine “bulaştırabilmesine” bakarım ben. Kimi zaman çok sert, acımasız eleştiriler görüyorum. Bir sözcük öyle kullanılmamı da başka türlü kullanılmış, bu ne cehaletmiş, Türkçe’mizin geldiği hale bakalımmış. Böyle özensiz, insanın ağzının tadını bozan, konuştuğu dilin inceliklerine vâkıf olmaksızın kendine büyük sıfatlar yaraştırma cüretine sahip insanlara yüzümüzü ekşiterek bakarız elbet…ama yalnızca o kadar. Yalnızca yüzümüzü ekşiterek, onu güzel yazana kadar okumayarak bir tepki vermeliyiz. İçinden geldiği gibi yazan dahası dil sermayesini bilerek, isteyerek, ruhunun çığlığına göre biçimlendiren kişiye de dudak bükmem doğrusu. Hele bazı dil ustaları vardır ki, onlara artık kural kaide de sökmez. İşte böyle ustalar, başımız üstüne…

Belki binlerce şiir yazdım. Bir kısmı kayboldu. Bazılarını yazamadan unuttum. Rüyamda gördüklerim oldu. Bir gün bile elime kağıt kalem alıp şiir yazmak için masada saatlerce beklediğimi hatırlamıyorum. O kendisi gelir. Hep öyle olur. Hep öyle olmuştur. Duygular öyle bir noktaya gelir ki artık onları içinizde tutamaz olursunuz. Anlatsanız bile anlayacak kimse yoktur yanınızda. İnsan en iyi kendisiyle dertleşir. Ruhuyla hasbihal eder. Bana göre şiir budur. İnsanın kendi ruhuyla dertleşmesi, onunla konuşması… İşte bu nedenle çok yoğundur gerçek şiir. Kolay anlaşılmaz ilk seferinde. Hele kolayca, hiç yazılamaz. Özünüzde gizlenen çok ince bir yerden, sanki bir cerahati deşer gibi çekip çıkarmak zorundasınızdır onu oradan. Sonrası kendiliğinden gelir. Çünkü aslında o hep oradadır. Belki de daha siz doğduğunuzda yazılmıştır o şiir. Yalnızca o günü, o saati beklemiştir ortaya çıkmak için. Günü gelince de patlayıp fışkırmıştır yüzeye. Derinlerde demlendiği için sıcaktır, nefessiz bırakır, yakar sizi. Sizi yakar, eğer kalbinde azıcık insaniyet varsa dinleyeni de yakar. Bir volkanın lavı, bir kahvenin telvesi neyse şiir de kalp için öyledir, gamdır, yüktür, ağırlıktır. İşte o yüzden ben, şiir ruhun özüdür, diyorum.

Şiire yol açan duygunun kaynağı nedir? İnsandır, dünyadır, başkası ve kendimizle, kendimizce kurduğumuz ilişkidir bana kalırsa. Bu kadar yoğun duyguları yalnızca şairler mi yaşıyor? Başka insanlar da yok mudur dünyada böyle içten içe kaynayan? Vardır elbet, her insan az ya da çok kalbinde o tortuyu, o akıntıyı taşır. Taşır ama yazmaz, taşır ama utanır ve başkasına diyemez, taşır ama boğulur onun içinde, farkında bile olmadan. Yazan insanın derece farkı buradadır. Bir kez yazdıktan sonra, başka türlü yapamayacağını, yaşayamayacağını bilir. Ok yayından çıkmıştır bir kez. Üstelik yazdıkça da duramaz olur, daha da kaynar içi…

Şiirin yükü ağırdır. Okuyanlar bir an için başka, hiç tanımadıkları uzak memleketlere gidip gelirler. Gözlerinin önünden bir sis bulutu geçer. Bir an, en fazla birkaç dakika…Ama şair ruhunun bir parçası o uzak memlekette rehindir artık. Kolayca bırakıp gelemez. Hep öyleyiz.

Şiirlerimi yazarken çok kez ağladığım olmuştur. Kış gecesi ceketsiz ortalıkta dolaştığım, sancılı bir hasta gibi iki büklüm titrediğim olmuştur. Bilinemez. Anlaşılamaz. O dünyanın kendine has kuralları vardır. On kuralları henüz biz de bilemiyoruz.

Peki, hüzünlü şiirler olduğu gibi neşeli şiirler yok mudur? Aşk şiirleri örneğin, hep gamlı mıdır? Değildir elbet. Güzel neşelenen şairlerimiz var. Onlardan da yaşamayı, mutluluğu öğrenmek lazım. Ama mutluluğun başka dilleri var. Mutluluğun şiire yolu az düşer. O şarkı olmaya, dans olmaya, resim olmaya yaraşır bence.

Şiir başka bir şeyin sığınağıdır. Ruhun başkasının pek giremeyeceği dip köşelerinde, hatıra ormanlarında, lav akıntılarında nefes alır. Orada kabuğuna çekilip kendine dönmek, çocuk ruhunu avutmak ister. Sırrını orada arayıp bulur. Konuşur ama kendi kendine, başkaları anlasın da derdine ortak olsun diye değil.. Herkes de anlayamaz zaten ya da herkes kendine göre anlar. Herkes her defasında bir şey anlar. Ama gerçek şiirse, herkes anlar, nasıl anladığını bile bilmeden. Çok demli ve rayihası muhteşem bir çay içmiş gibi olur güzel şiir duyan. Öyledir o; duygunun demlenmişidir.

Şairin duygusu, zordur. Şiirden de zor…

Şair, nefes alamayan adamdır.

ONUR AYDEMİR

2025, ANKARA

İlk defa Flanörün Günlüğü sitesinde yayınlandı.

Diğer Yayınlar

Biz Hep Bir Kişi Eksiktik

biz hep / bir kişi eksiktik./ yanımızda her zaman/bir kişi yoktu.

o bir kişidir ki / yokluğu/ bilemezsin, / ne kadar /çok şey anlatıyordu…

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос»

Столкновение с Холокостом: исследование произведения Петера Вайса «Допрос» 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский Посвящается М.Х. и всем добрым людям… «Дознание» — это прежде всего театральный текст, то есть текст, подготовленный…

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה”

התמודדות עם השואה: עיון ביצירתו של פטר וייס “החקירה” 🇹🇷 Türkçe 🇬🇧 English 🇮🇱 עברית 🇫🇷 Français 🇷🇺 Русский עבור מינרה וכל האנשים הטובים “החקירה” הוא, בראש ובראשונה, טקסט תיאטרלי, כלומר טקסט שהוכן להצגה על…

Flanör, şehrin kalabalığı içinde bir gözlemcidir; her ayrıntı, onun için bir ipucudur.

Pasajlar

“Her pasaj bir şehirdir, her şehir bir pasajdır…”

* * *
4–7 dakika
1848
1857
Charles Baudelaire, modern şiirin temelini atan “Kötülük Çiçekleri“ni yayımladı.
1859
1874
Paris’te ilk Empresyonist sergi açılarak modern sanatın kapıları aralandı.
1882
Nietzsche, “Şen Bilim” kitabında “Tanrı’nın ölümü” fikrini ortaya attı.
1900
Sigmund Freud, psikanalizin temelini atan “Düşlerin Yorumu“nu yayımladı.
1905
Albert Einstein, Özel Görelilik Teorisi‘ni yayımlayarak fizik anlayışını değiştirdi.
1907
Pablo Picasso, Kübizm akımını başlatan “Avignonlu Kızlar” tablosunu yaptı.
1913
Igor Stravinsky‘nin “Bahar Ayini” balesinin prömiyeri Paris’te isyanla karşılandı.
1915
Franz Kafka, modern bireyin yabancılaşmasını işlediği “Dönüşüm“ü yayımladı.
1916
Zürih’te Hugo Ball tarafından Dada akımı başlatıldı.
1919
Walter Gropius, Weimar’da Bauhaus Okulu‘nu kurarak modern tasarım anlayışını başlattı.
1921
Ludwig Wittgenstein, analitik felsefenin temel metinlerinden “Tractatus Logico-Philosophicus“u yayımladı.
1922
James Joyce‘un “Ulysses” romanı yayımlanarak edebi modernizmin zirvesine ulaştı.
1924
1927
Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin temel eseri “Varlık ve Zaman“ı yayımladı.
1939
Almanya’nın Polonya’yı işgaliyle II. Dünya Savaşı başladı.
1942
Albert Camus, Varoluşçuluk akımının temel eserlerinden “Yabancı“yı yayımladı.
1945
II. Dünya Savaşı sona erdi ve toplama kamplarının kurtarılmasıyla Holokost‘un boyutu ortaya çıktı.
1947
Adorno ve Horkheimer, Frankfurt Okulu‘nun temel metni “Aydınlanmanın Diyalektiği“ni yayımladı.
1949
Simone de Beauvoir, “İkinci Cins“i yayımlayarak modern feminizmde çığır açtı.
1953
Samuel Beckett‘in absürt tiyatronun başyapıtı “Godot’yu Beklerken” ilk kez sahnelendi.
1957
Sovyetler Birliği’nin Sputnik 1‘i fırlatmasıyla Uzay Çağı başladı.
1958
Claude Lévi-Strauss, “Yapısal Antropoloji” ile Yapısalcılık akımını sağlamlaştırdı.
1961
Frantz Fanon, sömürgecilik karşıtı düşüncenin temel metni “Yeryüzünün Lanetlileri“ni yayımladı.
1961
Jane Jacobs, “Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı” ile modern kent planlamacılığını eleştirdi.
1962
Hannah Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı” kavramını ortaya attı.
1963
Martin Luther King Jr., Washington’da “Bir Hayalim Var” konuşmasını yaptı.
1967
Roland Barthes, “Yazarın Ölümü” makalesiyle metin analizinde yeni bir dönem başlattı.
1968
Paris’teki Mayıs ’68 olayları, öğrenci ve işçi hareketleriyle küresel bir etki yarattı.
1969
Stonewall Ayaklanmaları, modern LGBTİ+ hakları mücadelesinin başlangıcı oldu.
1971
Intel, kişisel bilgisayar devriminin temelini atan ilk ticari mikroişlemci Intel 4004‘ü tanıttı.
1971
John Rawls, 20. yüzyıl siyaset felsefesini derinden etkileyen “A Theory of Justice” (Bir Adalet Teorisi) kitabını yayımladı.
1973
Mühendis Martin Cooper, tarihteki ilk halka açık mobil telefon görüşmesini yaparak yeni bir iletişim çağını başlattı.
1975
Michel Foucault, modern iktidar mekanizmalarını incelediği “Hapishanenin Doğuşu“nu yayımladı.
1977
İnsanlığın uzaydaki en uzak nesneleri olan Voyager 1 ve 2 uzay sondaları fırlatıldı.
1979
Jean-François Lyotard, “Postmodern Durum” raporuyla postmodernizm tartışmalarını alevlendirdi.
1983
Pasteur Enstitüsü’ndeki bilim insanları, AIDS’e neden olan HIV virüsünü ilk kez izole ettiklerini duyurdu.
1984
Apple, grafik kullanıcı arayüzünü popülerleştiren ve kişisel bilgisayarcılıkta bir dönüm noktası olan Macintosh‘u tanıttı.
1986
Çernobil nükleer felaketi, nükleer enerji ve çevre politikaları üzerinde küresel bir etki yarattı.
1989
Tim Berners-Lee, CERN’de World Wide Web‘i (www) icat ederek internetin yaygınlaşmasının temelini attı.
1990
Evren anlayışımızı kökten değiştiren Hubble Uzay Teleskobu, yörüngeye yerleştirildi.
1991
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş sona erdi ve yeni bir jeopolitik dönem başladı.
1993
İlk popüler grafiksel web tarayıcısı olan Mosaic‘in piyasaya sürülmesi, World Wide Web’in halka yayılmasını hızlandırdı.
1996
İskoçya’daki Roslin Enstitüsü’nde, bir yetişkin hücreden klonlanan ilk memeli olan Koyun Dolly‘nin doğumu, biyoteknoloji ve etik tartışmalarında bir çığır açtı.
2001
11 Eylül saldırıları, küresel siyaset, güvenlik ve uluslararası ilişkilerde yeni bir dönem başlattı.
2003
Biyolojide bir devrim olan İnsan Genom Projesi‘nin tamamlandığı ve insan DNA’sının tam haritasının çıkarıldığı duyuruldu.
2004
Harvard Üniversitesi’nde bir proje olarak başlayan Facebook, sosyal medyanın yükselişini ve dijital etkileşimi yeniden tanımladı.
2007
Apple, ilk iPhone‘u tanıtarak akıllı telefon devrimini başlattı ve mobil iletişimi yeniden şekillendirdi.
2008
Küresel Ekonomik Kriz, dünya ekonomisini derinden sarsarak finansal sistemler üzerine tartışmaları tetikledi.
2010
Tunus’ta başlayan ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’ya yayılan Arap Baharı, sosyal medyanın politik değişimdeki rolünü gözler önüne serdi.
2012
CERN’deki bilim insanları, parçacık fiziğinin Standart Modeli’nin eksik parçasını tamamlayan Higgs bozonunun keşfedildiğini duyurdu.
2015
196 ülke, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir çerçeve oluşturan tarihi Paris Anlaşması‘nı imzaladı.
2016
Google DeepMind tarafından geliştirilen yapay zeka programı AlphaGo, Go şampiyonu Lee Sedol‘u yenerek yapay zeka alanında bir dönüm noktası oluşturdu.
2019
Olay Ufku Teleskobu projesi, insanlık tarihinde ilk kez bir kara deliğin fotoğrafını yayımlayarak astronomide bir ilke imza attı.
2020
COVID-19 pandemisi, küresel bir sağlık krizine yol açarak sosyal yaşamı, ekonomiyi ve uluslararası ilişkileri kökten değiştirdi.